Cunda’da Hayat

Cunda da hayat Baharda mis kokar adanın sokakları, taş duvarların arasından minik yeşil mineler salınır… Bir
cümbüştür mavinin yanıbaşı. Ve o baharın güneşi; utangaç bir pembe sürer ada ziyaretçilerinin
yanaklarına… (Ayvalık’ın bir diğer adı da Rumca “Moshos” mis kokulu ada anlamındadır.)
Cunda bir kalamar memleketidir. Balık çeşitleri arasında; adabeyleri, barbunlar, tekirler, çipuralar,
levrekler denizin şövalyeleridir… Ancak ille de kalamarı ve ahtapotları… Tavada tam kıvamında kızarmış
kalamarları, leziz ahtapot salataları…
Adayı ziyarete gelenlerin, ertesi sabah balıkçı kahvesinde Cundalı balıkçılarla sohbet ettiklerini
görürsünüz… Deniz kenarında otururken paragatlarını toplamış dönen sandalları ilgiyle takip eder ada
misafirlerinin gözleri. Ve sepetten dışarı çıkmış balığın kuyruğu ilginin artık merak olduğu andır. Keza o
balıkçı sandalını bekleyen günlük nafakasının peşindeki onlarca kedi ise daha tekne denizden yaklaşırken
sahildeki yerlerini alır… Balıkçı ile bir anlık kurulan göz teması ve bir “Merhaba”, günün bereketi, Cunda
ve balıkçılık üzerine koyu bir sohbete döner. Bir demli çayın eşlik ettiği o sohbet tanıdık bir selamlaşma
ve dostluk doğurur Cunda da geçen diğer günlerde…
Aslında Cunda ilginç bir soruyu tekrar sordurur ziyaretçilerine. Cunda’nın sokaklarını gezerken
çoğu kez içinde yaşamaya başlar ziyaretçiler. Sokakları, eski evleri, mimarisi, esnafı, balığı, yeşili,
zeytinyağı, yemekleri, melodileri, güneşi, insanları, balıkçı sandalları, havası, rüzgarı bir anda
dolduruverir ruhunu ve içindeki soru işareti büyür.
Büyük şehrin endüstriyel yaşamıyla, Cunda da ki doğal yaşamın mukayesesinin soru cümlesi
yankılanmaya başlar. “Bırakıp her şeyi burada yaşamalı” der kendi kendine, kendiyle defalarca çelişerek.
Bu sessiz çığlık bir slogan olur ve gözünün her çektiği fotoğrafın altında yer alır. “Bırakıp herşeyi burada
yaşamalı”… Kendisiyle yabancılaşan ve dayatılmış hayatların sıkıntısına olsa olsa böyle bir nara atılır…
Adanın balık manavlarının sesi yankılanır… “Balıııık, sardelaaaa (sardalya)”… Cumartesileri
kurulan pazarda, klasik pazar-pazarcı seslerinin haricinde yerel lehçe gelir Cunda ziyaretçilerinin
kulaklarına. 1923-1924 yılları arasında mübadele ile Girit ve Midilli’den gelen Mübadillerin lehçeli
Türkçe’leri ve Rumca konuşmaları hiçde aykırı düşmez pazardaki yemyeşil Ege otlarının rayihasına…
Cunda pazarında elbette ki bamya, enginar ve bakla bulunur mevsiminde, fakat duyarsınız ki Cunda
Baklası, Cunda Enginarı, Bamyası… O bir lezzet davetidir… Kaçırmayınız…
Yaz aylarında kalabalık misafirlerini elinden geldiğince ağırlamaya çalışan Cunda, doğal
hayatının dışında bir telaş yaşar. Yüksek yaz sezonu son erdiğinde, daha doğal ve romantik olur ada
sokakları… Yazdan kalan tek telaş ise ara sıra hızlanan, Kaz Dağlarının bol oksijenini taşıyan Poyraz
Rüzgarıdır. Artık nerede ise insan sayısı ile eşit hale gelmiş kedilerin kış halleri de keyif verir. Yıkılmış
kiliselerin şapellerinin ruhaniliği göz önündedir. Ayvalık Çarşısı bile kalabalık gelir Cunda ziyaretçilerine
ve kısa bir turdan sonra tekrar adaya dönüp otururlar kış güneşinin en güzel uğurlandığı manzaraya…
Aliye Hanım, Cunda da abartısız, temiz ve keyifle geçireceğiniz günlerinizin ev sahipliğini yapmak
istiyor. Tatilde ve Kuzey Ege’de olmanın huzurunu bizimle Aliye Hanım’ın penceresinden yaşamak üzere sizleri davet ediyoruz.

Sevgiyle, Sağlıkla, Huzurla…